Üç günlük kısa ama dolu dolu bir gezi sırasında tanışma fırsatımız oldu Hasankeyf ile… Yıllardır ismini sık sık duyduğumuz, ancak uzaklık hissini aşıp da bir türlü gitmeye niyetlenemediğimiz bir yerdi bizim için; ta ki Ilısu Barajı’nın yapım çalışmalarının hızlandığını öğrenip, yitip gitmeden, bir an önce burayı görmemiz gerektiğini anlayana kadar ve Amazon ile Hasankeyf’in ortak kaderini anlatan Damocracy belgeselini izleyene kadar…
Gezilerimizde ister istemez hep kullandığım bir cümle vardır: “Oraya kadar gitmişken şuraya da gidelim…” şeklinde. Yine aynı cümleyi kurmuş olmam sayesinde, hafta sonunun ucuna bir gün daha ekleyerek Hasankeyf’in yanı sıra, Midyat ve Mardin’i de görmüş olduk. Ancak her birinde en az birer gün daha kalmak isterdik açıkçası… Yarım gün ayıracağımızı düşündüğümüz Hasankeyf’e bir tam günde doyamadık; pazartesi olması nedeni ile Mardin’de gezmek istediğimiz bazı müzeleri göremedik, Midyat çevresinde ilgimizi çekecek bazı noktalara uğrayamadık. Böylece kendimize tekrar gitme bahaneleri de yaratmış olduk.
Gezi planımızı oluşturan bu üç noktanın birbirine çok yakın olması en büyük avantajımız oldu. Sabah saatlerinde indiğimiz Batman havalimanından kiraladığımız araç ile yola çıkarak, 46 kilometre ötedeki ilk durağımız olan Hasankeyf’e ulaştık. Yol kenarı irili ufaklı petrol kuyuları ile doluydu; Batman denince ilk akla gelen o görüntü doğruymuş meğer… 🙂 Batman’a indiğimiz ilk saatlerde nasıl bir ortam ile karşılaşacağımızı çok merak ediyorduk; o güne kadar Ankara’dan öteye geçmemiştik. Ancak insanların İstanbul’da olduğundan kat kat cana yakın ve kibar olduğunu anlamamız ve günlerdir bu topraklardaymışız hissini tatmamız uzun sürmedi…
Hasankeyf tabelasını görüp o heyecanla fotoğraf çekmek için araçtan indiğimiz anda etrafımızı kitap satmak ve bize rehberlik yapmak isteyen, 3-4 dilde konuşabilen çocuk ve gençler sardı. Herkes o kadar istekli ve güler yüzlüydü ki, herkesten almak istedik. 🙂 Nihayet iki çocuktan bölgenin tarihini anlatan iki farklı kitap alabildik ve üçüncü bir kişi olan, yaşça biraz daha büyük Bilal’i rehberimiz olarak arabaya aldık. Bilal öncelikle ne kadar vaktimiz olduğunu sordu ve ne kısa vakit ayırmış olmamıza şaşırarak görülmesi gereken yerleri anlatmaya başladı.
İlk durağımız Dicle Nehri’nin kenarında bağlamıyla bütünleşmiş bir şekilde Akkoyunlular zamanından beri duran (Akkoyunlular’ın Hasankeyf’te bıraktığı ve Azerbaycan ile Türkistan yöresi mimari özelliklerini Anadolu’ya taşımış tek eser olma özelliğine sahip), ancak baraj yapımı nedeni ile taşınması söz konusu olan Zeynel Bey Türbesi oldu. Bizim ziyaretimiz sırasında güvenlik nedeni ile türbeye girilemiyordu; şimdilerde ise taşınma hazırlıkları dolayısıyla etrafı tamamen kapatılmış durumda. Bilal bize buranın taşınacak iki yapıdan biri olduğunu, halihazırda da yıllardır bakımsız kaldığını ve çinilerinin çoğunun çalındığını anlattı. Nereye taşınacağını sormamız üzerine ise, o ana kadar dikkat etmemiş olduğumuz bir manzaraya çevirdi parmağını: Raman Dağı’nın eteklerine kurulmuş olan “yeni” Hasankeyf’in TOKİ bloklarını o anda gördük…
Bir sonraki durağımız Artuklular’dan kalan, Zeynel Bey Külliyesi’nin bir parçası olan hamam yapısı. Bilal’in anlattığına göre, Hasankeyf’e gelenler kente girip köprüyü geçmeden önce burada mutlaka yıkanırlarmış. Dicle’nin kıyısındaki türbe ve hamamın olduğu bölümden, karşımızdaki kaleyi uzun uzun seyrediyoruz. Kaleye tırmanmak için kayaların içine gizli sarp merdivenler oyulmuş. Kale son birkaç yıldır kapalı olduğu için bu merdivenlere ulaşmak mümkün değil ama Bilal gizlice oraya nasıl geçileceğini biliyor, bizi kaleye de sokabilir. Çok istesek de, zamanımız kısıtlı olduğu için bu seferlik bu maceraya atılmama kararı alıyoruz. Bir kuş sürüsü türbe tarafından havalanıyor… Dicle yöresine özgü ve Ilısu Barajı’nın faaliyete geçmesi ile yaşamı tehlikeye girecek olan kuş türlerinden olduklarını düşünerek izliyoruz onları (Araştırmalarda bu yöreye özgü 120’nin üzerinde kuş türü tespit edilmiş; bunlardan 18’inin üreme alanı Hasankeyf ve çevresi).
Köprüden geçip arabayı bırakarak, çarşının içinden kale tarafına doğru tırmanıyoruz. Kiminle konuşsak doğup büyüdüğü bu toprakları terk etmek istemediğini, buradaki tarih ve kültürün dünyada tek olduğunu, o yeni konutlarda yaşayamayacağını, üstelik yaşamak istemediği bir yere taşınmak için borçlandırıldığını ve buna gücünün yetmeyeceğini anlatıyor. Yakın zamana kadar mağara-evlerde yaşayan, evlerini topraktan yapan, akrep tırmanmasın diye maviye boyadığı demirden yatakları dama çıkartıp sıcak havalarda dışarıda uyuyan bu insanlar, “çağın malzemesi” betonun kendilerine ne fayda getireceğini anlayamıyor. Köylerin çoğunun boşaltılmış olduğunu, toplam 144 yerleşim yerinin barajdan etkileneceğini, 37.000 kişinin yurdundan edileceğini, Hasankeyf gibi en az 289 arkeolojik sit alanının sular altında kalacağını üzülerek öğreniyoruz.
Kale, güvenlik gerekçesi ile birkaç yıl önce boşaltılıp kapatılmış olmasına rağmen, Bilal’e göre konu güvenlik değil turistlerin ilgisini azaltmak. Binlerce yıldır yerleşim yeri olarak kullanılan büyük kalenin uç noktasından krallar Dicle’yi izlermiş. Bunun arkasındaki küçük kalede ise Anadolu’nun ilk darphanesi olduğu söylenen, ulaşımı imkansız görünen kaya kütlesi yer alıyor. Kale bölgesinde mesken olarak kullanılan evler, su havuzları, su kanalları, sarnıçlar, değişik amaçlarla kullanılan mağaralar ve burç kalıntıları yer alıyor. Bilal bize gezimizin her köşesinde pek çok detay anlatıyor; kalenin “kral dairesi”nde yalıtımı sağlayan küplerden, gücü simgeleyen aslan figürlerine; eski köprünün ayağındaki bir taşa oyulmuş kadın deseninden, iki caminin ustası ile çırağının ilişkilerine…
Manzarayı izleyebileceğimiz en güzel noktalardan birinde içinde bal, ceviz, süt bulunan Türk kahvesini yudumlarken köprünün yüz yıllar önceki halini hayal etmeye çalışıyoruz. Kitabesi olmadığı için yapılış tarihi bilinmese de, Artuklular’dan kalma olduğu ileri sürülen köprü kemer açıklığı itibarıyla Ortaçağ’da yapılan köprülerin en büyüğüymüş. Bazı kaynaklarda açılır kapanır köprü olduğu da iddia edilen orta kısmının ahşap olduğu biliniyor. Düşman şehre saldırdığı zaman bu ahşap bölüm yerinden kaldırılır, düşmanın şehre girişi engellenirmiş. Köprü hikayelerini dinlerken, duvarda asılı olan halıya dokunmuş “Son Akşam Yemeği” tablosuna gözüm takılıyor; burada tarih, din, dil, kültür gerçekten sindirilip, inanılmaz derecede kaynaşmış.
Kaleye tırmanırken geçtiğimiz yollardan geri dönüşümüz sırasında, artık pek çok kişiyle selamlaşıyoruz, yüzler aşina hale geldi bile… Bilal, bizi bir de John ile tanıştırmak istediğini söylüyor. John birkaç yıl önce Hasankeyf’e gönül vermiş ve buraya taşınmış olan bir araştırmacı. Öğleden sonrayı John’un konakladığı ve çalışmalarını yürüttüğü Has Bahçe’de yemek ve Hasankeyf üzerine sohbet ile geçiriyoruz. John umutsuz değil, barajın yapımı hemen hemen tamamlanmış ve su tutulmaya başlamış olmasına rağmen, Hasankeyf’in kurtulacağına yürekten inanıyor ve ilk fırsatta yine gelmemizi söylüyor. Gün kararmaya yüz tutmuş ve veda zamanı yaklaşmışken ihtiyacımız olan tam da bu davet; Dicle’nin sesini, Hasankeyf’in kokusunu bir kez daha duymak için tek bir bahane!
Dipnot: Bugünlerde Hasankeyf’in taşınma süreci hızlandı, gitmeden önce bilgilerin teyit edilmesinde fayda var.
Pratik Bilgiler:
Ulaşım:
Hasankeyf’e ulaşmanın en kolay yolu, en yakın havalimanı olan Batman’a inmek ve havalimanından araç kiralamak. Batman Havalimanı – Hasankeyf arası yaklaşık 46 km, en fazla 1 saatte rahatlıkla ulaşabilirsiniz.
Çeşitli firmaların her gün Batman’a uçuşları var. Batman havalimanından araç kiralayabileceğiniz firmaları internet üzerinden bulabilir ve seyahatiniz öncesinde kiralama yapabilirsiniz. Biz bir şekilde firmaya ulaşamadığımız için (sanırım son gün aramıştık) vardığımız zaman kiralamayı yapmak zorunda kaldık. Şansımıza, ellerinde uygun bir araç bulunuyordu. Fakat havalimanına çok erken varacaksanız kiralama ofislerinin açılmamış olabileceğini de göz önünde bulundurmanızda fayda var.
Bir diğer alternatif de, Mardin’i de gezmeyi düşünüyorsanız Mardin Havalimanı’na inmek ve yine Hasankeyf’e ulaşım için buradan araç kiralamak. Mardin Havalimanı ile Hasankeyf arası ise 124 km.
Bölgeyi rahatlıkla gezmek ve şehir merkezi haricindeki yerleri de görebilmek için araç kiralamak bize göre en pratik yöntem oldu, ancak hem Mardin’den hem de Batman’dan otobüs ile de çok uygun fiyata Hasankeyf’e ulaşmak mümkün.