Hafta sonu hem fazla yol yapmadan, trafiğe girmeden bir şeyler yapalım; hem de doğaya kavuşalım, yeni bir şeyler keşfedelim, şehirden uzaklaşalım… Tüm bunların aynı cümlede olması İstanbul için imkansıza yakındı – ta ki Aydos Tepesi’ni keşfedene kadar.

Doğa yürüyüşlerine başladığımız ilk zamanlarda şehir dışına çıkmayı tercih ediyorduk. İstanbul’da Belgrad Ormanı, Polonezköy gibi birkaç seçenek dışında aklımıza herhangi bir fikir gelmemişti. Şehir dışına yol yapacak vakit bulamadığımız, ama temiz hava almak istediğimiz bir Pazar günü Aydos Tepesi’ni denemeye karar verdik.

Maltepe’de oturduğumuz için 15 dakika bile sürmeyen bir yolculuk sonrasında arabayı park edip, önceki gece uykusuz kalmış olmalarına rağmen bize katılmaktan vazgeçmeyen dostlarımız Gamze ve Kıvanç ile buluşmuştuk bile… Bu kez biraz sınırlarımızı zorlamak ve kendimizi yormak istediğimiz için, planladığımız rota oldukça yokuşlu, inişli-çıkışlı olacaktı. Ormanlık alana girer girmez yaptığımız ilk tırmanış sayesinde hemen ısındık. Aralık ayının başında, güneşli bir günde, 8-10 derece civarındaki hava yürüyüş için çok uygundu. Batonlar ile yürürken zaten hemen ısınıyoruz, bir de yokuş eklenince o gün epey ter attık.

Ormanlık alanın yerleşim yerlerine yakın kısımlarında sabah koşucuları, çocukları ile yürüyüşe çıkmış aileler ve arazi bisikletlerinin keyfini çıkaran pedalcılar vardı. Ancak ormanın içlerine ilerledikçe ve irtifamız arttıkça etrafta kimse kalmadı, yakındaki otoyoldan gelen araba gürültüsünden de iyice uzaklaştık. Burası adeta çölde bir vaha gibiydi. Bir süre sonra –her doğa yürüyüşümüzde olduğu gibi- aklımızda yürümeye devam etmek ve ormanın sesini dinlemekten başka hiçbir şey yoktu. Daha iyi bir meditasyon yöntemi düşünemiyorum…

Uğur’un yürüyüşten bir gün önce planladığı rotaya göre yürüyüşe devam ederken, Aydos’un dağınık bir şekilde dizilmiş irili ufaklı pek çok tepeden ve oldukça sık bir ormandan oluştuğunu da öğrenmiş olduk. Dik yokuşlardan birkaçını tırmanıp indikten sonra, İstanbul’un saklı hazinelerinden biri olan Aydos Kalesi’nde ilk uzun molamızı verdik ve yanımızda getirdiğimiz sandviçlerle enerji takviyesi yaptık. Şu anda restorasyonda olduğu için her tarafına güvenlik kamerası yerleştirilmiş olan kaleyi, sinirle havlayan ama ilgi görünce hemen yumuşayan bekçi köpekleri koruyor. Pazar günü olduğu için civarda görevli görmedik; herhalde çalışmalar hafta içi devam ediyor.

11. yüzyılda inşa edildiği tahmin edilen Aydos Kalesi’nin adı, tarihte bir aşk hikayesiyle anılıyor. Rivayete göre, Aydos Kalesi Tekfuru’nun kızı rüyasında bir kuyuya düştüğünü ve kendisini bir Osmanlı askerinin kurtardığını görür. Bu rüyadan çok etkilenen kız, kısa süre sonra kaleyi kuşatan Osmanlıların arasında gördüğü Abdurrahman Gazi’yi rüyasındaki kahraman olarak tanır ve kaleyi ona teslim edeceğini yazdığı notu bir taşa sarıp askerlere fırlatır. Notta yazdığı gibi, Türkler geri çekiliyormuş gibi yaparak, gece geri gelirler ve kızın kale bedeninden attığı halata tutunan Abdurrahman Gazi kalenin içine girer. Kapıyı içeriden açmasının ardından içeri giren Osmanlı askerleriyle birlikte kale, Osmanlı egemenliğine girer. Fetihten sonra Abdurrahman Gazi, Aydos Kalesi Tekfurunun kızı ile evlenmiştir. Bir süre bu kaleden Üsküdar taraflarına seferler düzenlenmiş, ama zamanla kale önemini kaybetmeye başlamış.

Kale surlarının dibinde biraz dinlenip, çantamızdaki yiyecekleri tükettikten sonra patikadan ayrılarak yürümeye devam ettik. Kente yakın olmamız sayesinde orman içlerinde dahi telefon sinyalini (dolayısıyla navigasyonu) kaybetmeden ilerleyebildik. Ulaşmak istediğimiz bir sonraki nokta olan Aydos Tepesi’ndeki en yüksek noktaya tırmanıp, bir mola da orada verdikten sonra dönüşe geçtik. Buraya kadar araba ile de gelinebiliyor, geniş bir toprak yol mevcut ve adaların arkasından gün batımı manzarası izlemek için harika bir nokta.

Görünen o ki, Aydos kısıtlı sürede doğa hasreti giderme isteğimize cevap olabilecek en pratik yerlerden biri. Kışın İstanbul’a göre biraz daha soğuk ve daha uzun süre karlı, ama baharda farklı rotaları denemek için tekrar tekrar geleceğimiz bir kaçış noktası…
Bizim yürümüş olduğumuz rotaya buradan gözatabilir, dilerseniz rotayı cep telefonu ya da gps cihazınıza yükleyerek sizde yürüyebilirsiniz. Trekking rotası nasıl oluşturulur yazımızı buradan okuyabilirsiniz