
Aktif yaşamın yaşı da olmaz, bahanesi de!
Kendimi bildim bileli çok uzun mesafe yürüyebilirim, bisiklete binebilirim, genel olarak dayanıklı bir yapıda olduğumu söyleyebilirim. Ama 30 yaşıma gelene kadar koşmak için iyi bir motivasyon sebebi bulamamıştım, ta ki “yardımseverlik koşusu” diye bir şeyin varlığından haberdar olana dek… O zamana kadar hep zorlandığım bir spor olan koşmanın aslında en kolay spor olduğunu da bu sayede öğrenmiş oldum. Biraz istek, bir de ayakkabı yetiyor; istediğiniz her yerde antrenman yapabileceğiniz belki de tek spor.
Koşarken attığınız her adımı anlamlandırmak isterseniz, çeşitli organizasyonlarda “yardımseverlik koşuları”na katılarak sivil toplum kuruluşları için bağış toplayabiliyorsunuz. Böylece hem parkuru bitirmek sizin için çok daha anlamlı oluyor, hem yakınlarınızı bağış yapmaya teşvik ediyorsunuz, hem de belki tek başınıza karşılayamayacağınız meblağda bir maddi yardım ile seçtiğiniz kuruluşa destekte bulunmuş oluyorsunuz.
Sürecin işleyişi şu şekilde: ulusal veya uluslar arası bir yarışa kaydınızı yaptırdıktan sonra (koşunun yanı sıra bisiklet, yüzme, triatlon yarışları için de geçerli olmak üzere), www.adimadim.org sitesi üzerinden “İyilik Peşinde Koş” platformuna online üyelik yapıyorsunuz. Kendinize bir Sivil Toplum Kuruluşu (STK) seçip destekçi sayısı ve bağış miktarı hedefi koyarak e-posta ve sosyal medya üzerinden duyurulara başlıyorsunuz. Bağışlar güvenli bir sistem ile doğrudan ilgili STK’nın resmi banka hesabına aktarıldığından, siz bu süreçte sadece duyuru yapan bir aracı görevindesiniz.
Dünya çapında oldukça yaygın bir kaynak geliştirme metodu olan “charity run (bağış koşusu)” Türkiye’de ilk defa 2008’de “Adım Adım” oluşumu sayesinde duyurulmuş ve o günden günümüze kadar artan bir katılım ile yaygınlaşmaya başlamış. Şirketler de koşu takımları kurarak bu organizasyonlara katılıyor ve bir sosyal sorumluluk projesi hayata geçirirken çalışanlarını da spora teşvik etmiş oluyorlar.
Ben de ilk yardımseverlik koşumu, çalışmakta olduğum şirketin de desteği ile 2016 yılında Runatolia (Antalya) Maratonu’nda yaptım. Yaklaşık 1 aylık antrenman sonrasında, koşu günü hayatımda hissettiğim en güzel başarı duygularından birisini yaşadım. Birkaç ay öncesinde aklıma bile gelmeyecek bir şekilde, ilk defa 10 kilometreyi hiç durmadan koşabildim. Sekizinci kilometrede vücuduma gelen titremeyi kulaklığımdaki müziğin sesini arttırarak ve TEGV (Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı) adına hayatına katkıda bulunacağım çocukları düşünerek aştım. ? Yakınlarımın katkısı ile o koşu sonrasında 35 çocuğun bir yıllık eğitim masrafını karşılayacak kadar bağışa ulaşmış olduk. O gün hayatımda ilk defa gördüğüm pek çok görüntü de hala gözümün önünde: bebek arabasını iterek koşan anneler, tekerlekli sandalye iterek koşan yardımseverler, ak saçlı fit (42 kilometre maraton koşan!) nineler… Bu arada belirtmek gerekir ki, koşuya katılmak veya bağış toplamak için koşmak zorunlu değil; yürüyerek de parkuru tamamlayabilirsiniz. Bazı yarışlarda parkuru bitirmek için süre sınırı koyuluyor, fakat Antalya Maratonu için böyle bir kısıtlama yok.
Runatolia – Antalya Maratonu bu sene 4 Mart’ta gerçekleşecek (2018). Güneye inip bahar havası almak için harika bir bahane yaratabileceğiniz koşunun güzergahı Cam Piramit’ten başlayıp sahil yolundan Kaleiçi’ne doğru devam ediyor. Çipli koşulan yarış sonrasında sürenizi öğrenebilmek için 5. kilometredeki kontrol noktasından geçmiş olmanız gerekiyor. Karaalioğlu Parkı’nın içerisinden geçen parkur, yine sahil yolundan geri dönüş ile başladığı noktada bitiyor. Zorluk derecesi olarak hafif diyebilirim, hatırladığım yalnızca bir yokuş var, onun haricindeki eğimler oldukça düşük. O nedenle ilk defa koşuya katılacaklar için de uygun bir parkur.
Siz de belki de hiç karşılaşmayacağınız insanların hayatına dokunmak, belki bir çocuğun eğitimine katkıda bulunarak hayatını değiştirmek ve aynı zamanda spor yapmak için kendinize bir bahane yaratmak isterseniz, sene içinde yapılan pek çok koşuda bağış toplamanız mümkün. Forrest Gump gibi sebepsiz koşmak herkes için kolay değil sonuçta…