- Likya Yolu Yürüyüşüne Hazırlanma Rehberi
- Likya Yürüyüşüne 1 Kala
- Likya Yolu 1. Gün – 14 KM (Ovacık, Kozağaç, Kirme, Faralya)
- Likya Yolu 2. Gün – 7 KM (Faralya, Kabak Koyu)
- Likya Yolu 3. Gün – 14 KM (Kabak Koyu, Alınca, Boğaziçi)
- Likya Yolu 4.Gün – 12 KM (Boğaziçi, Sidyma, Bel, Belceğiz)
- Likya Yolu 5.Gün – 14 KM (Belceğiz, Gavurağılı, Pydnai, Letoon)
- Suyun İçindeki Kutsal Şehir: Letoon
[wpdevart_youtube]BeJaVZ2tPuQ[/wpdevart_youtube]
Uzuuuun süren hazırlıklarımız tamam, sırt çantalarını yüklendik, motivasyonumuz bulutlarda… Likya Yolu’na çıkıyoruuuz!
Likya Yolu’nu yürümeye karar verip araştırma yapmaya başladıysanız internette en çok karşınıza çıkacak olan fotoğraflardan biri, yolun başlangıcı olan Ovacık’taki sembolik kapı. Bu kapının altında fotoğraf çektirdiğimiz sıradaki heyecanımızı uzun süre unutamayacağız herhalde. Yolda bizi nelerin beklediğini, nasıl insanlarla karşılaşacağımızı, hangi hayvanları göreceğimizi, hangi gün nereye varıp nerede uyuyacağımızı çok merak ediyorduk. Yaptığımız böyle yolculuklarda en çok sevdiğimiz şey de bu sürprizler aslında; her ayrıntısı önceden belirlenmiş tatillerde beyin kıvrımlarımızı tatmin edemiyoruz. 🙂

Türkiye’nin ilk uzun mesafe yürüyüş rotası olan Likya Yolu’nu yürümeye aylar öncesinden karar vermiş ve uzun süre heyecanla bugünü beklemiştik. Yürüyüşe başlamadan önceki son hazırlıklarımızı da yaptıktan sonra Uğur, ablası Arzu ve ben üç kişilik dev kadro olarak koyulduk yola…
Likya Yolu’na çıkmadan okumanızı tavsiye ettiğimiz “pratik bilgiler” yazımızda da bahsetmiştik, kamp ocaklarının kartuşları (küçük tüpleri) uçağa alınmıyor. Biz de otobüs-kargo ile Fethiye’ye göndertelim, yürüyüşe başlayacağımız sabah elimizde olur diye düşündük. Fakat yoldaki trafikten dolayı otobüs 3 saat kadar gecikince, sabah erkenden başlamamız gereken yürüyüşe öğlen saatlerinde başlayabildik – ki kesinlikle tavsiye etmiyoruz. 🙂 Mayıs ayının ilk haftası olmasına rağmen hava İstanbul’dakinden çok daha sıcaktı. 1 haftalık yürüyüşümüz boyunca öğle saatlerinde (sırtımızdaki yükün de etkisiyle) ilerlemekte epey zorlandık.

Ölüdeniz’in biraz gerisindeki bir köy olan Ovacık’a Fethiye’den dolmuşla ulaşmak çok kolay. Likya Yolu’nun başlangıcında ineceğinizi söylediğinizde zaten dolmuş şoförleri sizi o noktada indiriyor. Yürüyüşün ilk günü insanı birkaç açıdan biraz zorluyor. Öncelikle manzaralar o kadar güzel ki adım başı durup fotoğraf çekmek istiyorsunuz, o nedenle hızlı ilerlemek mümkün olmuyor. Rotanın bu kısmında tırmanış da çok fazla (sonradan gördük ki aslında her kısmında fazla:)), yürüyüşe Babadağ‘a doğru yükselerek ve Ölüdeniz’i sürekli farklı açılardan görerek başlıyorsunuz. Hele sırtınızda 15-16 kilo kadar bir yükle ilk defa yürüyorsanız, ilk şoku atlatmak biraz zaman alıyor. 🙂

Birbirimize itiraf edemesek de, sıcağın altında yürüyüşün ilk birkaç kilometresinde üçümüzün de kafasında “Önümüzde 100 kilometre kadar yol ve 8 gün var, bu iş nasıl olacak acaba?” şeklinde soru işaretleri vardı herhalde. Sırtımdaki sakatlığın da etkisiyle çanta taşıma konusunda biraz endişeliydim, ancak bu endişem ikinci-üçüncü günden sonra tamamen ortadan kayboldu. Yürüdükçe, çantayı taşıdıkça ve o yükle yokuşları inip çıktıkça sırtımın ve kollarımın kuvvetlendiğini hissettim. Yanımıza aldığımız kas gevşetici kremleri son birkaç gün kullanmayı bile unuttuk. Sırttaki yükü ve dizlerdeki ağırlığı dengelemek için baton kullanımının önemini tekrar hatırlatalım. Hele böyle taşlık zeminli, inişli çıkışlı yerlerde ayağınız kaydığı anda baton hızır gibi imdadınıza yetişiyor.

İlk günün acemiliği ile yürüyüşe başlarken yanımıza ne kadar su almamız gerektiğini tam olarak kestirememiştik; su kaynaklarına ve çeşmelere kolayca ulaşabileceğimizi düşünüyorduk. Ancak çok fazla tahmin ettiğimiz gibi olmadı, Ovacık-Faralya arasındaki rotada çeşme sayısı oldukça az. Bir hafta boyunca edindiğimiz tecrübeye dayanarak söyleyebiliriz ki, yanınızda 1,5-2 litre kadar su bulundurmakta her zaman fayda var. Yürüyüşe devam ederken, bir süre sonra ne kadar sürede nereye varacağınızı ve varacağınız yerde su olup olmadığını hesaplama konusunda pratikleşiyor ve karşılaştığınız insanlardan da bu konularda bilgi almaya alışıyorsunuz.

İlk günün bir diğer heyecanı ise taşlara, kayalara, ağaçlara kırmızı-beyaz boya ile boyanmış Likya Yolu işaretlerini takip etmek. Yürüyüşün ilerleyen günlerinde otomatik hale gelen işaret takibine, ilk günde ister istemez ekstra dikkat gösteriyorsunuz. Ancak rotanın bu kısmında işaretlemeler çok iyi ve sorun yaşamanız oldukça düşük bir ihtimal. Kırmızı-beyaz boyalı işaretlerin yanı sıra, nereye kaç kilometre kaldığını gösteren tabelalar da var. Ancak bu tabelalarda yer alan kilometre bilgileri rehber kitap ile örtüşmüyor. Hatta örneğin bir köye 6 kilometre kaldığını gösteren tabelayı gördükten sonra yürümeye devam edip, bir sonraki tabelada aynı yere 7 kilometre kaldığını görmeniz mümkün. Bizim tavsiyemiz, Likya yürüyüşünde gün ve kat edeceğiniz mesafeleri planlarken rehber kitapta yer alan mesafe ve süreleri de baz almamanız. Çünkü sırtınızda çanta ve alışık olmadığınız bir patikada sürekli yokuş yukarı tırmanış esnasında hızınız tahmininizden düşük kalabilir. Önemli olan yolculuktan zevk alabilmek.. 🙂

Dakika 1, gol 1: Uğur ilk günden “küçük” bir yılan gördü. Ne kadar küçük olduğunu tam tahmin edemesem de, yılanın insanla karşılaşınca kaçıp gitmesi içime su serpti. Likya Yolu’nun bazı kısımlarında yılanların olduğunu köylülerden de duyduk, ancak henüz mevsimi değilmiş. İlk gün karşılaştığımız diğer hayvanlar ise kaplumbağalar, keçiler ve çok çeşitli sayıda börtü böcek oldu. Bir de siyah bir ölü akrep…

Babadağ’a doğru yükseldikçe yamaç paraşütçülerinin atladığı noktaya yaklaşıyorsunuz, üstünüzden geçen paraşütçülere el sallayıp seslenmek bile mümkün… Tırmanışın bittiği düzlük bir alanda karşımıza çıkan sarnıçtan su çektik ama maalesef çok temiz değildi. Yine de el yıkayıp serinlemek için iyi geldi. Bu alan mola vermek için de ideal, hem gölge hem de geniş bir düzlüğe sahip. Burada biraz soluklandıktan sonra yolumuza yine tırmanışla devam ettik. Zaman zaman karşımıza çıkan “Gözleme-ayran 2 km” gibi tabelalar motivasyonumuza büyük katkı sağladı. Öğleden sonra vardığımız Kozağaç Köyü’nde verdiğimiz ayran molası da hepimize çok iyi geldi. İyice azalmış olan sularımızı da tazeleyerek yolumuza devam ettik.

Kirme Köyü’ne vardığımızda akşam üstü olmuştu ve oldukça yorgunduk. Bulduğumuz ilk gözleme yapan yerde çantaları indirip sedirlere kendimizi attık. Gözleme, ayran, salata ve çaydan oluşan yemek hepimizi kendimize getirdi. Havanın kararmakta olduğunu ve yürüyüşü bırakıp bahçelerinde çadır kurmamızı söyleyen teyzeler fazla ısrarcı olunca biraz rahatsız hissettik ve yemeğin verdiği enerji ile yürüyüşe devam ettik. Kirme Köyü çıkışında su kaynağının olduğu yerde düzlük alanda çadır kurulabileceğini duymuştuk; fakat iyiden iyiye bastıran karanlıkta etrafı görmek çok mümkün olmadı. Havanın serinlemesi ve ilk günün de şevkiyle kafa lambalarımızı takıp zifiri karanlıkta yürümeye devam ettik. Faralya’ya tahminen yaklaşık 3 kilometre yolumuz kalmıştı. Oldukça dar patikalardan geçen ve sürekli yokuş aşağı giden yolu bitirerek saat 22.00 gibi, Kate Clow‘un rehber kitabında da yer alan George House isimli kamp alanına vardık. Burası hem çadır hem bungalovda kalma imkanı sağlayan, Kelebekler Vadisi manzaralı bir yer. Sahipleri çok kibar ve yardımsever, tesis ve özellikle tuvaletleri gece-gündüz her saatte çok temiz (kamp yerlerinde çok sık karşılaşmadığımız bir durum). Ancak çadır alanında gece muhabbeti uzayan ve gürültü yapan birkaç kişi vardı. Gürültüye rağmen ilk günün yorgunluğu ile çadırları kurup hemen uykuya dalmışız….

Kaldığımız yerin harika manzarasını sabah keşfettik. Vakit olsa birkaç gece daha kalmak isteyeceğimiz tesisin kahvaltısı da bizi mutlu etti. Likya Yolu’nda alternatif rotalardan biri Kelebekler Vadisi’ne inişi de içeriyor. Ancak önceden izlediğimiz videoların ve okuduklarımızın etkisi ile, sırtımızdaki yükle vadiye inmenin tehlikeli olacağına karar vermiştik. Çünkü iniş o kadar dik ki bazı yerlerde halata tutunarak inmek gerekiyor, fakat halatların sağlamlığı da biraz şüpheli. Kendimizi ilk günlerden o kadar yormak yerine, bir başka sefer denizden ulaşım ile Kelebekler Vadisi’nden denize girmeyi planladık. Zaten ikinci gün planımızda Kabak Koyu’na varmak ve denize keyfi yapmak vardı…
İlk Gün İçin Pratik Bilgiler:
* Likya Yolu’nun en popüler rotalarından birisi. Sadece bu kısmı yürümek isterseniz 14 km’lik bu yürüyüşün ardından Faralya-Fethiye minibüsleri ile tekrar Fethiye’ye dönmeniz mümkün (Hafta sonu etkinliği olarak düşünüyorsanız Faralya’da bir gece geçirmenizi tavsiye ederiz).
* Başlangıç noktasına ulaşmak için Fethiye-Ölüdeniz dolmuşlarını kullanabilirsiniz.
* Ovacık-Kozağaç arası doğru düzgün su kaynağı yok. Suyunuzu ona göre ayarlamalısınız.
* Kozağaç Köyü’nde yemek yeme, konaklama ve sularınızı tazeleme imkanı var. Çadır kurmak için de müsait alanlar mevcut.
* Kirme Köyü’nde de bütün bu imkanlar var, çadır kurmak için en müsait yer terk edilmiş ahşap okul binasının bahçesi.
* Kirme’den Faralya’ya dik, taşlı ve zikzak çizen bir patikadan iniliyor. Dikkatli olmakta fayda var.
* Kelebekler Vadisi’nin büyüleyici manzarası için Faralya’ya vakit ayırın.
* Kelebekler Vadisi’ne çok dik bir yamaçtan iniliyor. İnmeyi kafanıza koyduysanız büyük sırt çantalarınızı yanınıza almayın, çantasız inin.
* Faralya’da yemek yeme, market, çadır kurma ve bir çok alternatif konaklama imkanı da mevcut.