- Likya Yolu Yürüyüşüne Hazırlanma Rehberi
- Likya Yürüyüşüne 1 Kala
- Likya Yolu 1. Gün – 14 KM (Ovacık, Kozağaç, Kirme, Faralya)
- Likya Yolu 2. Gün – 7 KM (Faralya, Kabak Koyu)
- Likya Yolu 3. Gün – 14 KM (Kabak Koyu, Alınca, Boğaziçi)
- Likya Yolu 4.Gün – 12 KM (Boğaziçi, Sidyma, Bel, Belceğiz)
- Likya Yolu 5.Gün – 14 KM (Belceğiz, Gavurağılı, Pydnai, Letoon)
- Suyun İçindeki Kutsal Şehir: Letoon
Likya Yolu yürüyüşümüzün dördüncü gecesinde, pek kimsenin konaklamayı tercih etmediği, tek haneden oluşan Belceğiz’de kalmıştık. Evlerden biraz uzak, ancak keçilerin dinlenme tesisine, yani kocaman bir ağacın gölgesindeki etrafı telle çevrilmiş olan alana yakın bir yere çadırlarımızı kurduk. 🙂 Köyün tek hanesinde yaşayan aile ile önceki günden konuştuğumuz gibi, sabah kahvaltısını kendilerinden rica ettik. Evin annesi çocuklarını okula göndermeden önce bize tarhana çorbası, gözleme, haşlanmış yumurta, keçi peyniri ve domatesten oluşan çok güzel bir kahvaltı hazırladı. İlk defa yürüyüşçülere böyle kahvaltı hazırladığını ve fiyat biçmeyi de bilmediğini belirtti…
Hanenin çocukları okula gitmek için önce motorla diğer köye gidiyor. Oradan servise binerek yine bir başka köydeki okula gidiyorlar. Belceğiz’de bu aileden başka nüfus olmadığından elektrik ve su da yok. Burada yaşayan aile kendi imkanları ile civar köylerden ihtiyaçlarını karşılıyorlar. Keçiler oldukça meraklı; biz kahvaltı yaparken özellikle merakını bir türlü yenemeyen bir keçi çantalarımızı uzun uzun inceledi ve ucundan biraz ısırıp tadına baktı.
Sıkı kahvaltı ile güne hazırlanmak, yürüyüşün beşinci gününde çok iyi isabet oldu. Çünkü rehber kitaptan ve daha önce yürüyenlerin yorumlarından okuduğumuz kadarı ile “Gavurağılı inişi” Likya Yolu’nun en meşhur, en zorlu inişlerinden biriymiş. Belceğiz’i geride bıraktıktan sonra, önce yine hafif meyilli bir tırmanış yaptık. Sonrasında karşımıza çıkan engin deniz manzarası ile bir süre devam eden patikayı takip ettik. Fakat patika bir noktadan sonra ortadan kayboluyor ve kırmızı-beyaz yol işaretleri büyük büyük kayaların üzerine işaretlenmiş bir hal alıyor. Kayaları takip ederek, üzerlerinden kaymamaya dikkat ederek çok uzun süre inişe devam ediliyor.
Kayaların üzerinden yapılan inişte şahsen çok zorlanmasam da, rotanın bu kısmındaki ağaçlarda bolca bulunan ve aşağı sarkıp ensemden giren tırtıllarla ‘biraz’ problem yaşadığımı söyleyebilirim. Neredeyse meşhur Gavurağılı inişini yuvarlanarak yapacaktım desem yeridir; sırttaki 16 kiloluk çanta ile uçurumda panik yapmak pek iyi fikir değilmiş…
1 saat kadar süren inişi tamamladıktan sonra ağaçların altından devam eden yoldan ilerlerken, karşı istikametten gelen yaşlıca bir Alman çift ile karşılaştık. 7 gün süren Likya yürüyüşümüz boyunca çok az sayıda kişi ile karşılaştığımızdan, bizim için bu karşılaşmalar günün konusu haline geliyordu. “Şimdi nereye vardılar acaba, şurada su kaynağı var demişlerdi ne zaman varırız, yine karşılaşır mıyız ki?” gibi sorular sorup tahminler yapıyorduk. Karşılaştığımız Alman çift ile de birkaç dakika sohbet ettik. Buraya tahminen onuncu gelişleri olduğunu, çok sevdikleri için defalarca geldiklerini, ancak bu sefer insanlarla karşılaşabilmek ve farklı bir şey yapmak için rotayı tersten yürüdüklerini anlattılar. Türk olmamıza şaşırdılar, rotayı yürüyen çok fazla Türk olmadığı onların da dikkatini çekmiş.
Gavurağılı Köyü’ne geldiğimizde ayran ve soğuk içecek bulma ümidimiz ortadan kayboldu. Köy terk edilmiş durumda, 1-2 pansiyon-cafe tarzı yer vardı ancak onlar da kapalıydı. Rotayı takip ederek en azından çeşme bulabildik ve öğlen molamızı verdik. Fakat yanımızda fazla yiyecek kalmamıştı, ufak tefek atıştırmalıklar, enerji barlar ve kahve ile öğünü geçiştirdik. Kitapta, çeşmeden sonra devam ederek rotayı takip etmemiz gerektiğinden ve Gavurağılı’nda ufak bir plaj olduğundan bahsediliyordu, o nedenle deniz yönünde ilerlemeye başladık. Fakat bir süre sonra Likya yolu işaretlerini görememeye başladık ve telefon uygulamasına da bakınca rotadan saptığımız fark ettik. Minik bir kaybolma vakası, mola verdiğimiz çeşmeyi yaklaşık 10 dakika sonra bulunca sona erdi.
Tekrar tırmanışa geçtik ve bir süre sonra yolumuz araba yolu ile kesişti. Yanımızda durup İstanbul plaka araçlarından inen abiler, Ölüdeniz’den çıkıp o noktaya kadar yürümüş olduğumuza inanamayarak bizi soru yağmuruna tuttular. Kaç gündür yolda olduğumuzu, mesleklerimizi, neden yürüdüğümüzü, nereye varmayı hedeflediğimizi öğrendikten sonra, facebookta paylaşmak üzere bir de selfie çekmek istediler. Fotoğrafın yorum kısmına ne yazacaklarını uzunca bir süre merak ettik. 🙂
Karşılaştığımız bir çobandan, Likya Yolu’nun ormanın içinden devam ettiğini öğrendik. Fakat biraz vakit kazanmak ve çok eğimli tırmanış yapmamak için araba yolundan devam ettik. Araba yolunda da Likya işaretleri devam ettiği için buranın alternatif olduğunu düşündük, telefon uygulamasından kontrol ettiğimizde de doğru rota üzerinde olduğumuzu gördük. Bir süre sonra Türkiye’nin en uzun plajı olan Patara da ağaçların arasından gözüktü.
Pydnai Antik Kenti’ne geldiğimizde, rota tekrar ağaçların arasındaki yürüyüş yoluna döndü. Pydnai’de, kent surlarından başka bir yapı günümüze ulaşmamış. Duvarlarındaki taş işçiliği ile dikkat çeken kent surları, Patara plajının en batıdaki ucunu koruyan küçük bir donanma ve askeri üs olarak kullanılmış. Surların içinde yer alan kentten kalan taşlar ise maki, zeytin ağaçları ve çamlar tarafından neredeyse tamamen kaplanmış. Kale surlarının arasında dolaşan ve zıplayarak duvarlara tırmanan, sırtında yalnızca küçük bir çantası olan bir kadın yürüyüşçü ile tam da kalenin içinde selamlaştık. Kendisinden bir sonraki yazıda bahsedeceğim, çünkü merakımızı uyandıran arkadaşla sohbet etme imkanını ertesi gün bulabildik…
Kale duvarlarındaki bir açıklıktan dev sırt çantamla geçmeye çalışırken sıkışmamın detaylarını fazla anlatmak istemiyorum, o anlar paparazziler tarafından saniye saniye görüntülendi… Siz çantanızı çıkartıp geçin, kale duvarları sağlam kalsın. 🙂
Pydnai’yi geçtikten sonra patika sizi rehber kitabın da deyişiyle “her an çökecekmiş gibi duran tahta köprü”ye ulaştırıyor; köprünün diğer tarafı Antalya. Köprüyü geçtikten sonra, hem bungalov ve çadırda konaklama imkanı sunan, hem de cafe kısmı olan bir tesise geldik. Öğle yemeğini geçiştirmek zorunda kaldığımız için acıkmıştık; burada da yemek, çay derken uzunca bir mola vermiş olduk.
Bu mola yerinden 500 metre kadar yürüdükten sonra bir dolmuş durağı bulunuyor. Daha önce okuduğumuz ve videolardan izlediğimiz kadarıyla, rehber kitabın da tavsiyesi ile rotanın bu kısmından Letoon Antik Kenti’ne kadar pek çok yürüyüşçü dolmuşa binmeyi tercih ediyor. Çünkü seraların arasından devam eden ve ağaç gölgesi bulunmayan rota, özellikle öğlen saatlerinde buradan geçenler için oldukça zorlayıcı ve biraz da sıkıcı oluyormuş. Biz akşam üzerine doğru oralardaydık, zaman kazanıp Letoon Antik Kenti’ni kapanmadan gezebilmek için biz de dolmuşa bindik. Yaklaşık 20 dakikalık yolculuk sonrasında Letoon sapağında inip, biraz daha yürüyerek antik kente ulaştık. Küçük bir antik kent olan Letoon’u çok sevdik, o nedenle de ayrı bir yazı konusu yapmaya karar verdik.
Likya Yolu yürüyüşüne başlamadan önceki gece otelde kalmıştık. Beşinci günün sonunda da yorgunluk ve dağlar aşıp “medeni” yerlere ulaşmış olmanın da etkisi ile, otelde kalmayı düşündük. Yürüyüşün yorgunluğu üzerine çadır kurma ve toplama işlerine bir günlük ara vermek ve sıcak duş alıp yatakta uyumak hepimize iyi gelecekti. Çok iyi bir karar olduğu akşam ortaya çıktı; Uğur’un ablası Arzu’nun bacağından kene çıkınca, oteldeki görevliler hastaneye ulaşım için bize yardımcı oldular. Her bölgedeki kenenin tehlikeli olmadığını, ancak tedbirli olmamız gerektiğini de böylece öğrenmiş olduk…
Pratik bilgiler :
– Eğer çadırda konaklıyorsanız Belceğiz iyi bir uyku için güzel bir konum.
– Gavurağlı inişi, uçurumları ile tehlikeli bir parkur. Yorgunken burayı inmeyi denemeyin.
– Gavurağlı Köyü’ndeki mekanlar biz gittiğimizde kapalıydı, su kaynağı ise çok temiz olmayabilir.
– Gavurağlı Köyü’nden ana yola çıktıktan sonra patika yoldan devam etmek için sol taraftaki işaretlere dikkat edin. Ana yol alternatif rota.
– Antik kentlere merakınız varsa Pydnai’nin surları arasında vakit geçirin.
– Patara plajına geldikten sonra Letoon’a minibüs ile devam etmeyi planlıyorsanız minibüsler 20 dakikada bir kalkıyor.
– Bu bölge eksiklerinizi ve ihtiyaçlarınızı gidermek için uygun. Bunun için Kumluova ilçe merkezi en yakın nokta.
– Patara’ya indikten sonra Xantos Antik Kenti’ne kadar çadır kurmak için uygun alan yok gibi.
– Doğada kamp için Patara plajı uygun olabilir, ama çadırınızı bırakıp gitmeyin.
– Otelde konaklamak isterseniz Letoon’da oteller var; veya minibüslerle Patara’ya da gidebilirsiniz.