Dünya çapındaki virüs salgının devam ettiği, evden çok sık çıkamadığımız şu günlerde Uğur daha önce de büyük zevkle yaptığı gibi google maps’te gezintilerine devam ediyor. Şimdiye kadar defalarca, Uğur’un haritada tesadüfen bulduğu, adı pek duyulmamış yerlere gitmiştik, bir kısmı da ileride gidilmek üzere favoriler arasında duruyor. Bu kez de hafta sonu yapacağımız doğa yürüyüşü için yine böyle bir yer buldu ve terkedilmiş bir şato olan bu keşfi biz yine çok beğendik.
Kégl Kastély (Kégl Şatosu), Hauszmann Alajos isimli bir mimar tarafından tasarlanmış ve 1878 yılında yapımı tamamlanmış. Macaristan’ın Székesfehérvár şehrine yakın Csala bölgesinde bulunuyor. Burası Budapeşte’ye özel araçla yaklaşık 1 saat uzaklıkta. Aslında şatoya araçla oldukça yaklaşmak mümkün, ancak bizim amacımız yalnızca bu terk edilmiş şatoyu ziyaret etmek değil, doğa yürüyüşü yaparak oraya ulaşmak olduğu için, Pákozd isimli kasabaya aracımızı park ettik. Böylece park ettiğimiz yerden şatoya gidiş-dönüş toplam 11 kilometrelik, kolay seviyede bir yürüyüş yapmış olduk.
Yürüyüş yaptığımız güzergah, fazla ağaçlık olmayan, daha ziyade kısa çalıların bulunduğu tepelik bir bölge olduğu için, manzarası da oldukça açık ve güzeldi. Buraya gelirken yanından geçtiğimiz, Macaristan’ın 3. en büyük doğal gölü olan Velence Gölü’nün manzarası da dahil, oldukça geniş bir alanın manzarasını yol üzerindeki “Uçurtma Tepesi”nden izlemek mümkün.
Yürüyüş boyunca da çevrede pek çok hayvan görmüş olmak da bu yürüyüşün en güzel kısımlarından biri oldu. Yayılmış otlayan koyun-kuzu sürüleri ve başlarındaki Macar çoban köpeği Puliler, atlar, bir geyik, birkaç yırtıcı kuş (drone uçurduğumuz için bizim için önemli bir bilgi :)), bir yeşil kertenkele… Ve tabi ki, her doğa yürüyüşünde olduğu gibi çeşit çeşit kuş sesleri… Yine hem gözümüz doğaya doydu, hem kulaklarımızın pası silindi kısacası.
Biraz da şatonun tarihçesinden bahsedelim. Şato, ismini de aldığı Slovakyalı Kégl ailesine aitmiş; bu köklü ailenin geçmişi 1600lü yıllara kadar dayanıyormuş. 18. yüzyıla kadar Bratislava’da yaşadıktan sonra, bu bölgeye yerleşmişler ve kamusal hayatta büyük etkileri olmuş, örneğin bölge hastanesinin yapılması için büyük bağışlar yapmışlar.
Evin hanımının bitmek tükenmek bilmez isteklerine rağmen iki yıl içerisinde inşaatı bitirilen şato, neo-rönesans stilde tasarlanmış. Giriş katında hol, onun arkasında salon, sol tarafta dört kardeş olan “küçük hanımlar”ın ve bakıcılarının odaları, sağ tarafta yemek salonu ve sigara odası bulunuyormuş. Üst katta ortada dans salonu, sağda bilardo odası ve “beyefendilerin odası”, üç adet misafir odası, solda büyük salon, küçük salon ve diğer misafir odaları; bodrum katında ise mutfak, depo alanları ve hizmetçilerin odaları yer alıyormuş. Şato, merkezi ısıtmadan kanalizasyona kadar, zamanının tüm imkanları ile donatılmış. Binanın sol tarafına seyir amaçlı dört katlı bir kule inşa edilmiş, ikinci katında da uzunca bir balkon bulunuyor.
Zamanında binanın etrafındaki devasa bahçede yer alan balıklı göl ve şapelden günümüzde eser yok. Binanın ön tarafındaki mermer süs havuzu ise yıkık dökük de olsa hala yerinde duruyor. Bina 2. Dünya Savaşı’na kadar ailenin elinde kalmış, savaş sırasında Sovyet askerleri tarafından hastane olarak kullanılmış. Savaştan sonra iyice bakımsız kalmış ve tarım amaçlı kullanılmaya başlanmış. Şu anda özel mülk olmasına ve 2007 yılında yenileme projeleri hazırlanmasına rağmen, durumu kritik görünüyor. Yenilenmesine başlanmış ve binanın daha fazla zarar görmesini engellemek için çatısını değiştirmişler. İsviçreli bir yatırımcı burada casino açmayı düşünüyormuş, ama sonrasında inşaat yarım kalmış. Maalesef Macaristan’da böylesine güzel ve tarihi değeri olan yapılar, bazen kaderine terk edilebiliyor; bu şatonun restorasyonunun ise tamamlanıp tamamlanmayacağını merakla bekliyoruz…