
“İlkbahar uzadıkça uzadı, kemikleri bir türlü ısıtamadık” diyenler, toplanın! Türkiye’nin bize göre en güzel, en temiz, en turkuaz plajlarını bu yazıda bir araya getirdik. Yazımızda sadece gidip denediklerimizi ve fotoğrafını çektiklerimizi yayınladık, ancak biliyoruz ki Türkiye’de keşfedilmeyi bekleyen çok sayıda doğa harikası daha var. Hazır bayram da kapıda; ama resmi tatillerde bu plajların çok kalabalık olabileceğini unutmayın! Biz kişisel tercih olarak popüler yerlere sezon dışında veya resmi tatil olmayan hafta içi zamanlarda gitmeye çalışıyoruz, sizlere de tavsiyemiz her zaman o yönde olur. 🙂
Salda Gölü, Burdur
Plaj başlığı attık, ama denizle değil gölle başladık. Son yıllarda artan popülaritesi nedeni ile zarar göreceğinden korktuğumuz Salda Gölü, Burdur’un Yeşilova ilçesine bağlı. Turkuaz suları, beyazlı-siyahlı kumlardan oluşan plajı ve etrafında yalnızca bir adet tesis bulunması nedeni ile gönlümüzü çalan Salda’ya biz yarım gün ayırmıştık, ancak bir de kumsalında çadır kurma hayalimiz var. Yaz tatilinde güneye inecekseniz yolu biraz uzatıp planlara Salda’yı da eklemenizi tavsiye ederiz.

Çıralı, Antalya
Salda’yı görene kadar en çok sevdiğimiz plaj burasıydı; kulvarı farklı olsa da şimdi listemizde ilk sıra için Salda ile Çıralı çekişme halindeler. Çıralı sahili çakıllı, dolayısıyla suyu her zaman berrak. Caretta Caretta’ların üreme alanı olduğu için denizin hemen kıyısında güneş şemsiyelerine ve şezlonga izin verilmiyor, ancak biraz geride kumlu kısım başlıyor, orada güneşlenmek mümkün. Akşamüzeri deniz sakinlemişken Olimpos’a karşı kulaç atmak ömrü birkaç yıl uzatıyor olsa gerek…

Kabak, Muğla
Beton yoksa biz varız. 🙂 Kabak Koyu, yapılaşmaya izin verilmeyen, yalnızca çadır kampları ve bungalovların bulunduğu biraz hippi tarzı bir tatil beldesi. Mayıs ayı başında Likya Yolu’nu yürürken yolumuzu düşürdüğümüz ve bir gece çadırda konakladığımız Kabak’ta kumsal taşlık, deniz ayakkabısı götürmeyi ihmal etmeyin.

Kaputaş, Antalya
Türkiye tanıtım filmlerinde sürekli boy gösteren Kaputaş’ı herhalde duymayan kalmamıştır. Kaş-Kalkan arasındaki virajlı yoldan ulaşılan plajda son birkaç yıla kadar herhangi bir işletme bulunmuyordu, duyduğumuz kadarıyla şimdi bazı kısımlara “beton dökme” durumları var. Kaputaş’ın denizi birden derinleşiyor ve genelde dalgalı, dibini görmek çok mümkün değil. Ama gözün bakmaya doyamadığı o rengin içerisinde yüzmek harika bir his.
Paşalimanı, Çeşme, İzmir
Çeşme deyince Ilıca da demeyeceğiz, Alaçatı da… Denize atlamak için ufak bir iskelesi olan Paşalimanı, en sığ yeri tahminen 5 metre civarında olan bir koy. Yazlık evlerin arasında kaldığı için, ya da Çeşme’nin “beach”lerine uzak olduğu için bilinmeyen ve tercih edilmeyen koy, geçtiğimiz sene batan tanker nedeni ile maalesef kirlenmişti. Son duyumlarımıza göre şimdi tamamen temizlenmiş; insanlar ne kadar kötülük yaparsa yapsın doğa affediyor galiba…

Patara, Kaş, Antalya
Kumlu deniz sevenler için Patara adeta bir cennet. Türkiye’nin en uzun plajı unvanını 18 kilometre uzunluğu ile hak eden Patara’da kumsal o kadar geniş ki, eski Türk filmlerinde çöl sahneleri burada çekilirmiş. Denizi sığ ve çoğu zaman dalgalı. Koruma altında olan ve caretta’ların üreme bölgesi olan plajdaki tek bir işletme bulunuyor. Gelmişken Patara Antik Kenti’ni de gezmeyi ihmal etmeyin.

Palamutbükü, Muğla
Datça yarımadasına Şubat sonunda badem ağaçları çiçek açarken gittiğimiz için burada denize giremedik, ama fena halde aklımız kaldı. Yazın kalabalık halini tahmin etmeye korktuğumuz Palamutbükü’nde sahil çakıllı, su ise çok berrak. En güzel (en sakin) zamanları Eylül, Ekim ayları olsa gerek.

Assos, Çanakkale
Serin deniz sevenler, böyle buyrun! İsmini antik çağlardan beri koruyan Assos’ta, limandan çivi gibi suya atlamak mümkün. Dibi taşlık olduğu için burada da deniz çok berrak; ancak limanda çok küçük bir plaj olduğu için genelde otellerin önündeki iskelelerden denize giriliyor.

Ölüdeniz, Fethiye, Muğla
Üzerinde dolanan yamaç paraşütleri, etrafındaki dağlar ve farklı zevklere hitap eden plaj seçenekleri ile Ölüdeniz bu listenin olmazsa olmazları arasında. Açık deniz tarafındaki kumlu plajlarda deniz dalgalı olabiliyor, fakat Ölüdeniz Lagünü adı üzerinde her zaman rüzgarsız ve dalgasız. Kıyıdan çok az ilerleyince birden derinleşen lagünde kano gibi su sporları yapma imkanları da var.

Patriça Plajı, Cunda Adası, Balıkesir
Ayvalık ve Cunda civarında denize girilebilecek pek çok nokta var; ama favorimiz Patriça Plajı. Yaz sezonu başında, henüz okullar kapanmamışken gittiğimiz için yine çok sakin halini yakaladığımız plaj kumlu. Çok uzun olan sahil, koyda kaldığı için dalga da almıyor.

Katrancı Koyu, Muğla
Çadır kurmak için gittiğimiz Katrancı Koyu orman kampının denizine de bayıldık! Yan yana bir küçük, bir büyük koydan oluşan Katrancı’nın hemen arkası uzun çam ağaçları ile kaplı bir tabiat parkı. Sahil kumlu, deniz tertemiz. Büyük koy kalabalık olduğu için çadırımızı küçük koyun olduğu tarafa kurmuş, denize de o taraftan girmiştik. Ancak iki koy arasında kolayca geçiş sağlamak mümkün.

Ayı Deresi, Kaz Dağları, Balıkesir
Gölle başladığımız yazıyı nehirle bitirelim. Şimdiye kadar yüzdüğümüz yerler arasında en güzellerinden biri de Kaz Dağları’ndaki Ayı Deresi. Dağlardan akıp gelen kaynak suyu bazı yerlerde göllenme yapıyor ve taşların üzerinden bu tatlı suya girmek mümkün oluyor. Buzz gibi! Daha cesur olanlar Hasan Boğuldu’da şelalenin olduğu, daha da soğuk olan suya da girebilir.