Fotoğraflarında şeker gibi görünen evleri; karşılaştığımız pek çok yazıda “peri kasabası, masal şehri, rüya köyü” diye bahsedilmesi, Avusturya denince artık ilk akla gelen yerlerden biri olması ve son yıllarda artan popülerliği ile Hallstatt’a giderken kafamızda soru işaretleri oluşmuştu. Acaba beklentiyi fazla mı yükselttik, burası da şişirilmiş turizm noktalarından birisi mi, yoksa anlatıldığı kadar var mı derken Hallstatt’ı test edip onayladık, 10 üzerinden 9 puan verdik. 1 puanı niye mi kırdık? Evlerin kapılarına, bahçe çitlerine ve genel olarak köyün her yerine asılmış olan ünlemli, büyük harfli “turistlere yönelik” uyarı yazıları nedeni ile…
Ne Kadar Vakit Ayırmalıyım?
Biz Hallstatt gezimize Budapeşte’den 6,5 saatlik bir araba yolculuğu ile başladık. Hafta sonunu ayırdığımız gezide Hallstatt’ı gördükten sonra gece Salzburg’da kalmayı, ertesi gün orayı da gezdikten sonra akşam tekrar Budapeşte’ye dönmeyi planlamıştık. Dolayısıyla sabah çok erkenden yollara düştük ve tam öğlen vaktinde Hallstatt’a vardık. Dağların arasından geçen yollar öyle nefes kesici manzaralara sahip ki, adım başı durup fotoğraf çekmemek için kendimizi zor tuttuk, ama yine de hevesimizi Hallstatt’a sakladık. Hallstatt’a gelmenin bize göre en kolay yolu araçla ulaşım; eğer Viyana, Münih veya Salzburg gezinizin bir gününe burayı da eklemek isterseniz araba kiralamanızı tavsiye ederiz. Ulaşım ile ilgili diğer detaylar yazının en alt kısmında. Hallstatt’a biz dolu dolu bir öğleden sonramızı ayırdık ve -bu sezonda kapalı olması nedeni ile tuz madenleri hariç- her şeyi gördük.
Ne Zaman Gidilir?
Hallstatt, başı dumanlı zirvesi karlı yüksek dağların arasında kalan Hallstätter See (Hallstatt Gölü) kenarında kurulmuş, yaklaşık 1000 kişinin yaşadığı ve tarihi 7000 yıl öncesine kadar uzanan bir köy. Hem rengarenk ahşap köy evleri, hem de dağ ve göl manzarası ile gerçekten de fotoğraflarda görüldüğü kadar güzel ve UNESCO Dünya Mirası listesinde olmasının hakkını veriyor. Biz tabi ki özellikle bölgedeki coğrafyaya hayran kaldık. Şubat ayı olması nedeni ile dağlar, ağaçlar ve evlerin dik çatıları karla kaplıydı. Köyü gezdiğimiz sırada termometreler -5 ile -7 arasında gidip geliyordu. Ancak havaya rağmen etrafta gezenlerin sayısı, yaz sezonunda buranın kalabalığını tahmin etmemize yetti. Yazılarımızı bir süredir takip edenler kalabalıktan ne kadar mutsuz olduğumuzu biliyordur; o nedenle de böyle popüler yerlere artık hep sezon dışı gitmeye çalışıyoruz. Hallstatt için de bunun ne kadar doğru bir yaklaşım olduğunu köyün girişindeki hediyelik eşya dükkanında çalışan, 35 yıldır burada çalışan Türk abimiz de onayladı. “Buraya kışın gelin, mayısa kadar gelecekseniz gelin.. Sonraki aylar bizim açımızdan ne kadar iyi olsa da sizin için iyi olmaz, rahat gezemezsiniz. Arkadaşlarınıza da söyleyin, hele ki Temmuz’da Ağustos’ta sakın gelmesinler,” dedi…

Araçla Hallstatt’a Gitmek
Hallstatt, baştan başa tamamını birkaç saatte gezebileceğiniz büyüklükte bir köy. Zaten arabayı köyün girişinde bırakmanız gerekiyor; köy içerisine burada ikamet edenlerden başka araç girmesi yasak. Tur otobüsleri için de bir park alanı ayrılmış. Köy girişindeki tabelalarla otoparkların doluluğuna göre hangi otoparka girmeniz gerektiği ile ilgili yönlendiriliyorsunuz. P1 ve P2 diye adlandırılan iki park yeri, köyün merkezine yaklaşık 1 kilometre kadar yürüyüş mesafesinde. Ancak köyün dışı dediğimiz yerde zaten evler başlıyor ve yürüdüğünüz yol son derece keyifli; köy meydanına kadar fotoğraf çeke çeke gideceğinizi garanti edebiliriz. 🙂 Eğer bu 1 kilometreyi yine de yürümek istemiyorsanız, veya vaktiniz kısıtlıysa aracınızla ana yolu takip ederek köyün çıkışına doğru giden tüneldeki otoparkı da tercih edebilirsiniz. Bu otoparkın merdivenlerinden inince kendinizi direkt köyün içinde buluyorsunuz, fakat burada park süresi kısıtlı. Hallstatt’ta otopark için en az 3.5€ (1 saat) gözden çıkartmanız gerekiyor. Biz 8 saat için 9.5€ ödedik. Eğer otel rezervasyonunuz varsa günlük ücret 13€.

Hallstatt’ta Görülecek Yerler
Hallstatt’ta öncelikle gölün sakinliğini ve yüksek dağların görüntüsünü doya doya izlemek için kendinize zaman tanıyın. Zaten küçücük olan köyün her sokağın girip çıksanız bile yapacağınız yürüyüş toplam 2 saati geçmez, o nedenle aceleye hiç gerek yok. Göl kenarında çoğu noktada iskelelerde manzara ve fotoğraf noktaları oluşturulmuş. İskelelere inip yanınızda atıştırmalık bir şeyler varsa kuğuları, ördekleri besleyebilirsiniz.
Köyün minicik meydanında (Marktplatz) kısa bir tur attıktan sonra, kahve molanızı gezinizin sonuna saklayabilirsiniz. Hatırlatalım, kış aylarında hem Hallstatt’ta, hem de gezdiğimiz diğer Avusturya kentlerinde heykeller soğuğa karşı korumaya alınmış. O nedenle ahşapla kaplı olan heykeli göremedik ve meydanın güzel bir genel fotoğrafını çekemedik. Fakat örneğin Salzburg’da korumaya alınan heykeller şeffaf bir malzeme ile çevrelenmişti, en azından nasıl bir heykel olduğunu görmek mümkündü.
Hallstatt fotoğraflarında sıklıkla gördüğünüz sivri kuleli kiliseyi (Protestan kilisesi) köy meydanının hemen karşı çaprazında, sahilde göreceksiniz. Ancak asıl enteresan olan, yolu takip ederek biraz ilerlediğinizde ve merdivenlere sizi yönlendiren tabelaları takip ettiğinizde karşınıza çıkacak olan Katolik kilisesi. Bu kilisenin bahçesinde bir mezarlık ve bir de “kemik evi (beinhaus)” bulunuyor. Bu kemik evi, 12. yüzyıldan beri var olan ve ölenlerin kafataslarının saklandığı (ve sergilendiği) bir şapel, giriş ücreti 1,5 Euro. Köyün mezarlığı küçük olduğu için, ölenlerin kemikleri 10-15 yıl sonra mezarından çıkartılarak temizleniyor ve sembolik sevgi göstergesi olarak çiçek resimleri ile sanat eseri gibi boyanıyormuş. 1700lerde başlayan bu gelenek sonucunda şu anda 1200 adet kafatası bu mekanda saklanıyor. Günümüzde hala vasiyetnamede böyle bir isteğin yer alması üzerine bu “sergide” yer almak mümkün. Son getirilen kafatası 1995’te mekana koyulmuş, ancak insanlar artık daha ziyade yakılmayı tercih ettikleri için hem bu gelenekten vazgeçilmeye başlanmış hem de mezarlıktaki yer sıkıntısı ortadan kalkmış. Görülmeye değer bir yer olsa da, insanın içi biraz tuhaf oluyor. Öyle ki biz oradan çıktıktan sonra kendimizi Alplerin yokuşlarından yukarılara vurduk… 🙂
Hallstatt Gölü’nün ve etrafındaki dağların harika manzarasını sunan seyir terasına (skywalk) gitme hevesimiz, ufak bir hesap hatası sonucu kursağımızda kaldı. Aralık-Nisan ayları arasında seyir terasına ve tepedeki tuz madenine çıkan fünikülerin ve madenlerin kapalı olduğunu biliyorduk, o nedenle niyetimiz yürüyerek çıkmaktı. Fakat yukarı çıkan yollar ikiye ayrılınca ve seçtiğimiz yönde inşaat çalışması olduğunu 1,5 saatlik tırmanıştan sonra anlayınca, diğer yoldan yukarı tırmanmaya vaktimiz kalmadı. (Enerjiden bahsetmiyorum bile, gün batımı yaklaşmasaydı tırmanırdık.:)) Bu arada tabelalarda yürüyüş yollarından birinin 50 dakika, diğerinin 60 dakika süreceği yazıyordu ama yerler fena halde buz tutmuş durumdaydı, kenardaki korkuluklara tutuna tutuna yukarı çıktık. İnişi kimse sormasın (3 kere sırt üstü yere yapıştım :D). Karla kaplı Alplerde yaptığımız bu yürüyüşten tabi ki en ufak bir pişmanlık duymadık; epeydir trekking yapmamıştık, ciğerlerimiz oksijene gözlerimiz manzaraya doydu. Doğayı ve yürüyüşü sevenlere de füniküler kullanmak yerine yürümeyi tavsiye ediyoruz… 🙂 Fünikülerle seyir terasına çıkış-iniş ve rehberli maden turu 30 Euro; fünikülersiz çıkarsanız 26 Euro.
Hallstatt ve Salzburg çevresinde yapılabilecek bir diğer aktivite tuz madenlerini gezmek. Duyduğumuza göre hem bilgilendirici hem eğlenceliymiş; kıyafetleriniz tuzlanmasın diye özel kıyafetlerden giyiyorsunuz ve madenler arası geçişleri kaydıraklarla yapıyorsunuz. Başka bir mevsimde tekrar gelip denersek yazımızı güncelleriz; deneyenler varsa yorumlarını paylaşmasını bekliyoruz. Ayrıca bahar ve yaz mevsiminde gölde kano, kayaking, tekne turu gibi aktiviteler de yapılıyormuş.
Hallstatt’ta Nerede Kalınır?
Bizim bu soruya cevabımız, bir cüzdanımızın haline bir de otel fiyatlarına bakınca “burada kalınmaz” şeklinde oldu. Köydeki en güzel göl manzaralı yapıların hepsi otel; sabah manzaraya karşı uyanmak eminiz ki harika bir histir. Ancak biz hem rotamıza Salzburg’u da ekledik, hem de konaklamayı Salzburg’un biraz dışında bir otelde yaparak Avusturya’nın ağlatan pahalılığı karşısında gerçek gezginler gibi direndik. 🙂 Zaten Hallstatt gezi planının başka gezilerle birleştirilmesini tavsiye ediyoruz; çünkü buraya ulaşım kolay değil, yapılacak aktiviteler için ise bir gün fazlasıyla yetiyor. Akşam karanlığı çöker çökmez restoranlar da dahil her yer kapanıp köy uykuya geçiyormuş, hatta sezon dışında tamamen kapalı olan restoran ve kafeler de var.
Köyün girişinde görünce heyecanlandığımız ve başka mevsimde gelmeyi düşündüğümüz kamp yerinin google’daki yorumlarını okuyunca, bu düşünceden aynı hızla vazgeçtik. Sahibi biraz sorunluymuş galiba, kamp yapmaya kafa dinlemeye gelen pek çok kişinin tatilde tadını kaçırmış. Neyse artık, bize Alplerde kamp yeri mi yok? 🙂

Hallstatt’a Ulaşım
Hallstatt, Viyana’dan araba ile yaklaşık 300 kilometre ve 3 saat sürüyor. Tren ile ulaşım ise 4 saati buluyor. Trenden indiğiniz noktadan gölün karşısına geçen minik teknelere binmeniz gerekiyor. Tren bileti birkaç hafta önceden alınması halinde gidiş-dönüş 35 Euro civarı (seyahat tarihi yaklaştıkça fiyatlar artıyor, unutmayın). Tekne ücreti ise tek yön 2,5 Euro. Hallstatt’tan kalkan ve Viyana ve Salzburg’a giden son tren 18:54’te kalkıyormuş; seyahat planlamanızı yaparken göz önünde bulundurmanızı tavsiye ederiz. Tren sefer tarifeleri ve biletler için: Avusturya’nın TCDDsi.
Hallstatt’a Münih’ten arabayla gelmeyi düşünüyorsanız mesafe yaklaşık 200 kilometre. Trenle gelmek için sefer saatlerine göre 1 ila 3 arası aktarma yapmanız gerekebilir.
Hallstatt-Salzburg arası mesafe ise 70 kilometre; arabayla 1 saatlik bir yolculukla kolayca ulaşabilirsiniz. Otobüs ve trenler yine aktarmalı ve 2,5 saate yakın sürüyor. Yani Hallstatt’a gelmek için tüm yollar bizce araba kiralamaya çıkıyor. 🙂

Kalp Kırdın Hallstatt
Son olarak belirtmeden geçemeyeceğimiz bir nokta, Hallstatt halkının turistlerden bıkmış olduğu ve bunu her yere yazılan uyarılarla çok belli etmesi. Sakin bir hayat sürmek isteyen mazbut Hallstatt köylüsüne hak vermekle beraber, büyük harfli-ünlemli-dev kırmızı çarpılı uyarılara gezginler olarak biraz kırıldık. Ama verilen talimatlara harfiyen uyduk; fotoğrafının çekilmemesi konusunda camlarında uyarı olan pembe otelin önünde makinelerimizi çantadan bile çıkarmadık; gürültü yapmayın yazan yerlerde kısık sesle konuştuk; “drone uçurmayın lan, insan yaşıyor burada” manalı yazı karşısında ise boynumuzu büktük. Canın sağolsun Hallstatt… 🙂
Hallstatt Hakkında Pratik Bilgiler
- Hallstatt’a seyahat tarihinizi çok iyi seçin. Özellikle Temmuz-Ağustos aylarında aşırı kalabalık oluyormuş, Aralık-Nisan arasında ise çoğu yer kapalı ve aktiviteler kısıtlı; hava karlı ve soğuk (ama çok güzel).
- Hallstatt’a ulaşım için Viyana, Münih veya Salzburg’dan ulaşım alternatiflerini değerlendirin.
- Araçla gelecekseniz köyün dışına park etmeniz gerektiğini unutmayın; ancak yürünecek yol çok uzun değil, gözünüzü korkutmasın. Otopark fiyatları üzmüyor (Euro’yu TL’ye çevirmeme kuralını uygularsak)…
- Köyde drone uçurmak yasak, pırpırınız varsa hiç heveslenmeyin.
- Seyir terasına yürüyerek çıkacaksanız, yürüyüşe başlamadan önce köyde ahaliye soruşturarak yolun açık olduğundan emin olun. Tabi kıyafet ve ayakkabılarınız özellikle kış mevsiminde gittiyseniz su geçirmez ve kaydırmaz tabanlı olsun.
- Gideceğiniz mevsime göre tuz madenlerinin ve fünikülerin açık olup olmadığını kontrol etmeyi unutmayın.









