Pınar. Mimar. Tüm dünyayı gezmek çocukluktan beri en büyük hayali. Tüm dilleri öğrenme isteğinden şimdilik vazgeçti.
Uğur. Fotoğrafçı. Zamanında çok bilgisayar oyunu oynadığı için drone’u da iyi uçuruyor. Kent, iç ve dış mekan, doğa fotoğrafları çekmeyi seviyor.
Bir araya geldiğimizden beri birlikte çok şey keşfettik. Hayatımızın –şimdilik- en uzun yolculuklarına beraber çıktık; ilk yamaç paraşütü, dalış, microlight uçuşu gibi adrenalin dolu deneyimlerimizde birbirimizi cesaretlendirdik; doğada kalma süremizi arttırdıkça bulduğumuz huzuru paylaştık; aldığımız ilk çadıra “ilk evimiz” dedik; evde geçen hafta sonlarında yolculuklar üzerine filmler izledik, Google Earth’te dünyayı gezerek hayallerimizi sıraya koymaya çalıştık. 🙂
Deneyimlerimizi her zaman heyecanla dostlarımıza anlattık, hayata bu kadar çok şey sığdırma enerjimize şaşırmalarına şaşırdık. Artık bu birikimleri paylaşma ve arttırma zamanının geldiğini ise, bize çok şey katan Güneydoğu Asya seyahatimiz sırasında fark ettik ve döner dönmez çalışmalara başladık. “Turist Değil Gezgin”in doğuşu, güneşin bambaşka doğduğu bir coğrafyada böylece gerçekleşti.
Neden “Turist Değil Gezgin” ?
Gezgin büyük otellerde değil çadırda, bungalovda, sahipleriyle sohbet edebileceği butik otellerde kalır.
Gezgin, gittiği ülkelerde uluslar arası kahve zincirlerine adım atmaz, köşe başındaki küçük kafede kahve içmeyi tercih eder.
Gezgin gittiği yerlerde dinlenmeyi beceremez, az zamanı dahi olsa sürekli daha çok yer görmeye çalışır.
Gezgin bir sonraki yolculuğunu, henüz yolculuktan dönmeden planlar.
Gezgin daha fazla yolculuk edebilmek için tuhaf saatlerde tuhaf yerlerde aktarma yapmaktan kaçınmaz, yalnızca varacağı yerin değil yolculuğun da keyfini çıkarır.
…
Bunları yaparak “Hayat size güzel” cümlesini çok duyduk; ancak hep hayatımızı ufak çabalarla kendi kendimize güzelleştirmeye çalıştığımızı anlattık. Deneyimlerimiz biriktikçe gördüğümüz güzellikleri paylaşma isteğimiz de arttı.
İşte bu yüzden, “turist değil gezgin”iz….