Hafta sonuna denk gelen yılbaşı için son haftaya kadar bir planımız yoktu… Ta ki, yakın arkadaşlarımızdan biri olan gezme aşığı Tayfun ile sohbet ederken “Sofya’ya mı gitsek, hem yakın hem ucuz…” fikri aniden ortaya çıkıncaya kadar. Hazır vizemiz varken bir türlü gitmeye fırsat yaratamadığımız Sofya’yı artık görelim istedik. Yaptığımız ön araştırmalar sayesinde iki günün burası için yeterli olacağına kanaat getirince de ilk işimiz otobüs firması Alpar’ı aramak oldu.

Türkiye’den Avrupa yönüne her gün sefer düzenleyen birkaç otobüs firması var aslında. Fakat daha önceki Yunanistan tecrübemize de dayanarak, bu kez Alpar’ı gözü kapalı tercih ettik ve telefonla biletlerimizi ayırttık. Ancak firmanın internet üzerinden bilet satışı olmadığından, rezervasyonu garantilemek için havale yaparak bileti almak gerekiyor. Özellikle yılbaşı dönemi olduğundan otobüste doluluk oranı yüksekti. Booking.com üzerinden merkeze yakın otellerden birinden rezervasyonu da halledince, geriye sırtımıza ufak birer çanta takıp yollara düşmek kaldı.

Otobüs Esenler otogarından her gün 20.30’da hareket ediyor. Gece yarısına doğru Kapıkule’ye varmış oluyorsunuz. Otobüs ile gitmenin bir dezavantajı, pasaport işlemlerinde herkesi beklemek zorunda olmak nedeni ile bekleme süresinin artması. Önümüzde bir otobüs daha olunca bizim işlemler Türkiye’den çıkış, bekleme, Bulgaristan’a giriş derken 2 saati buldu. Bu arada diğer gişelerden geçen arabalar işlemlerini çabucak hallediyordu.

Yunanistan yolculuğu esnasında çok memnun kaldığımız Alpar Turizm, Bulgaristan’da bizi biraz şaşırttı. Sınırı geçtikten sonra bir benzincide durarak, başka bir otobüse tüm yolcuları ve eşyalarını aktardılar. Bu sırada kar yağmakta olduğu için çok eğlendiğimi söyleyebilirim, ama uykumdan huysuz bir şekilde uyansaydım muhtemelen aynı şeyleri yazmazdım. ☺ Bindiğimiz ikinci otobüs homurdanan eski model bir araçtı, ama kolaylıkla tekrar uykuya daldım. Yol boyunca düzgün bir yerde mola da vermediler; demek ki aynı firmanın farklı ülkelerdeki uygulamaları çok farklı olabiliyor.

Otobüs Haskovo ve Plovdiv’den de yolcu aldıktan sonra, 05:00’da Sofya terminaline vardı. O saatte tek tük de olsa tramvaylar çalışıyordu; dolayısıyla ulaşım için taksiye ihtiyaç duymadık. Hem biraz zaman geçirip sabahı etmek, hem de etrafı bir an önce keşfetmeye başlamak için tabi ki yürümeyi tercih ettik. ☺ Otelin 1,5 kilometre uzaklıkta olması bizi yoracak değildi ama hava o sırada -7° dereceydi.

Yolculuğun yorgunluğunu atmak için birkaç saat dinlenmek isterseniz, otobüs varış saatinin çok erken olması nedeniyle otel rezervasyonunu 2 gecelik yapmak mantıklı olabilir. Biz yalnızca bir gecelik rezervasyon yapmıştık ve otel yerine hostel tarzı bir yer tercih ettiğimiz için resepsiyonu bulunmuyordu, dolayısıyla o saatte içeri giremedik. Yol üzerinde bulduğumuz, 24 saat açık olan tek yerin Türklerin işlettiği bir çorbacı olduğuna şaşırmazsınız herhalde. Normalde yurtdışında yerel restoranları tercih ediyoruz, fakat mercimek çorbası içip biraz ısınmak fikri o anda hiç de fena gelmedi.

Gün biraz aydınlanmaya başlayınca, daha önce belirlediğimiz “görülmesi gereken noktalar”dan geçerek başladık yürümeye. Günlerden Cumartesi ve yılın son günü olmasına havanın soğukluğu da eklenince, öğlene kadar etrafta çok az insan gördük diyebilirim. Sanırım herkes akşamki parti için uyku depoluyordu. Gideceğimiz en uzak noktadan başladık vee bingo! Askeri müze ayın 31 olması nedeni ile kapalı. ☺ Müzenin etrafını dönüp birkaç fotoğraf çektikten sonra, Sofya’daki devasa şehir parklarından biri olan Borisova Gradina’ya (Boris’in Parkı) gittik ve parkın içinde yer alan Sovyet anıtını gördük. Boris’in Parkı, 1884 yılında Bulgar Çarı III. Boris adına kurulmuş ve Sofya’nın en eski parkı. Park, orijinal tasarımı bozulmadan, ana tasarımına eklemeler yapılarak günümüze kadar gelişerek gelmiş. Böyle büyük parklar sayesinde nefes alma imkanı veren şehirleri çok seviyorum… Bu arada CSKA Sofya stadının yanından da geçtik, ama tahmin edersiniz, kapalı olduğu için içine giremedik.

Bir sonraki durağımız Sofya’nın gözbebeği Aleksander Nevsky Katedrali’ydi. Katedralin özelliği dünyanın en büyük Doğu Ortodoks Katedralleri’nden biri olması ve aynı anda 10bin kişiyi ağırlayabilmesi. İçeri girmeden önce bir ısınma molası ihtiyacı ile, katedral manzaralı “La Cattedrale Cafe”ye oturduk. İçeri girerken şehrin en “turistik” kafesine girmekte olduğumuzdan emin, fiyatlar konusunda meraklıydım. Yine normalde yapmayacağımız bir tercih yapmış olduk; ancak iki günlük Sofya gezimiz boyunca olduğu gibi, burada da menüdeki en pahalı şey Türkiye standartlarına göre ortalama sayılacak bir fiyattaydı. İçtiğimiz sıcak çikolata “La Cattedrale” ısınmak için birebir, kesinlikle tavsiye ederim. Irish Coffee’yi de denedik ama çok sert geldi; onun da iyi ısıtacağından emindim ama günün geri kalanını hatırlamadan gezmeyi istemedim.

Aleksander Nevsky Katedrali’ne giriş ücretsiz, fotoğraf çekimi için ise 10 leva ücret ödemek gerekiyor. Bir Rus prensi olan Alexander Nevsky adı ile anılan katedral, Bulgaristan’ın Osmanlı’dan ayrılıp bağımsızlığın ilan etmesi ile sonuçlanan 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında ölen Rus askerleri anısına inşa edilmiş.

Katedralin hemen arka tarafında, Sovyet zamanından kalma çeşit çeşit rozetler, madalyalar, eski fotoğraflar bulabileceğiniz meşhur bir antika pazarı ve yaşlı Bulgar teyzelerin el örgülerini, ressamların dini figür çizimlerini sattığı tezgahlar var. Tezgahlar arasında epeyce vakit geçirdikten sonra, 1882’de Bulgaristan’ın Osmanlı’dan ayrılmasından sonra yıkılan Saray Camii’nin yerine inşa edilmiş olan Aziz Nikolas Rus kilisesini görmeye gittik. Sofya’da kısmen de olsa korunmuş olan yapılar da görülebiliyor. Bunlardan en eskisi olması nedeniyle en önemlisi Aziz George Kilisesi (Rotunda Sveti Georgi), 4. yüzyılda Romalılar tarafından inşa edilmiş ve bir pagan tapınağı üzerine yapıldığına inanılıyor. Osmanlılardan kalma bir caminin ise minaresi kesilmiş, şu anda arkeoloji müzesi olarak kullanılıyor.

Bütün gün gezip 28 kilometre kadar yürüdükten sonra, artık güzel bir yemek yemenin vakti gelmişti. “Happy Grill”, merkeze çok yakın ve son derece lezzetli, hem Bulgar lezzetlerini tadabileceğiniz hem de alışık olduğunuz seçenekleri bulabileceğiniz bir restoran. Lezzetini ve ortamını o kadar çok sevdik ki ertesi akşam yine aynı yerde yedik. Yemek sonrası otelimize dönerken de yol üzerindeki noktalara uğramadan geçemedik tabi… Banya Bashi Camii, Osmanlılardan kalma ve son derece iyi korunmuş bir durumda. Karşı çaprazında ise kapalı bir pazar yeri bulunuyor (Tsentralni Hali – Central Market Hall); 1909 yılında inşa edilmiş olan pazar yerinde peynir, meyve-sebze, et ve hediyelik eşya bulmak mümkün. Bulgaristan’da meşhur olan kaşkaval peynirinden almak istiyorsanız burası tam yeri…

Akşam üzeri otele dönüp birkaç saat uyuyarak biraz yorgunluk attık ve 22.30 gibi tekrar dışarı çıkarak, kentin ana meydanındaki yılbaşı kutlamasına katıldık. Kurulmuş olan sahnede Bulgaristan’ın meşhur olduğunu tahmin etiğimiz sanatçı ve grupları birer-ikişer şarkı ile yer aldı; organizasyon olarak çok göz dolduran bir şey olmasa da halk gerçekten eğlenmeyi biliyordu. Özellikle saat gece yarısını geçtikten sonra çalan müzikler ile Bulgar halk dansları yapılmaya başlanınca biz de çok eğlendik. En son çılgınca eğlenen birkaç gencin yaptığı trene katılmış onlarla beraber zıplıyorduk. ☺ Hava karardığı sıralarda başlamış olan müzik, saat 1.00 civarından bitti ve meydandaki halk dağıldı. Ancak sokak aralarında havai fişek patlamaları ufak tefek de olsa sabaha kadar devam etti.

Ertesi gün de görmek istediğimiz başka yerleri gezmeye devam edecektik, ancak soğuk çarpmış olacak ki Uğur tüm gün yataktan kalkamadı (bakınız: sıfırın altındaki havada montsuz gezmenin ertesi günü)… Fakat fotoğraflara bakınca gördük ki, ilk günkü 28 kilometrelik yürüyüşümüz sayesinde görmediğimiz yer neredeyse kalmamış. Yalnızca “yarın geliriz” diyerek çekimini yapmadığımız yerlere tekrar gidememiş olduk, video çekimlerimiz yarım kaldı, ona üzüldük.

Uzun lafın kısası, Sofya’yı gezmek için bir hafta sonu rahatlıkla yeter; mesafe uzak olmadığından özel araçla da otobüsle de gidilebilir; fiyatlar Avrupa standartlarına göre yüz güldürecek ayarda; yemekler güzel… ☺ Komşuyu sevdik ve ön araştırmalar sırasında öyle heyecan verici bir yer keşfettik ki, bu mevsimde gitmek mümkün olmadığı için bahar aylarını sabırsızlıkla bekliyoruz…
PRATİK BİLGİLER:
Vize:
Bulgaristan Avrupa Birliği üyesi olmasına rağmen Schengen bölgesinde yer almıyor. Ancak Türk vatandaşları için vize uygulaması var. Bulgaristan için alacağınız vize ile Schengen bölgesindeki başka bir Avrupa ülkesini ziyaret etmek mümkün değil. Başka bir Avrupa ülkesine ait Schengen vizesi ile Bulgaristan’a giriş yapabilirsiniz. Bizim tavsiyemiz Bulgaristan için ayrıca vize almak yerine hazırda Schengen vizeniz varken Bulgaristan’a gitmeniz yönünde.

Para birimi:
Bulgaristan’ın para birimi Leva ve günümüzde (2017) 1 Leva yaklaşık olarak 1.90 TL’ye karşılık geliyor (2010 yılında 1 Leva, 1TL’ye denk geliyormuş). Aynı zamanda 1 Leva Euro olarak 0.50 cent ediyor. Bizim gözlemlerimize göre Sofya’da döviz bürolarını kullanmak hem komisyondan dolayı daha maliyetli, hem de gereksiz. Gittiğimiz tüm restoranlarda Euro geçiyordu ve para üzerini kurun tam karşılığında Leva olarak aldık. Kredi kartı her yerde geçmiyor; kart ile ödeme yapmayı düşünüyorsanız alışveriş yapmadan önce geçip geçmediğini sormakta fayda var. Sofya’da güzel bir akşam yemeğinin maliyeti 12-20 leva civarı…
Sofya’ya ulaşım:
Birkaç otobüs firması İstanbul otogarından Sofya’ya her akşam düzenli olarak otobüs kaldırıyor. İstanbul – Sofya arası yaklaşık 520 km ve sınır kapılarında geçen süre ile birlikte, otobüs ile yolculuk 8-9 saat sürüyor. Gidiş dönüş bilet fiyatı, firmasına göre kişi başı 130 ile 180 TL arasında değişiyor. Sofya otobüs terminalinden şehrin merkezine yürüme mesafesi 1.5 km. Metro veya tramvay ile ulaşım da mümkün.
Sofya uçakla yaklaşık 1 saat sürüyor. İstanbul’dan aktarmasız uçuşlar 500 TL gibi bir fiyattan başlıyor. Sofya havalimanı şehrin hemen yanında, merkeze 7 km mesafede. Havalimanından metro ile şehrin merkezine ulaşım sağlayabilirsiniz.

Şehir içi Ulaşım:
Aslında şehrin merkezinde her yer yürüme mesafesinde, toplu taşıma araçlarına binmek çok gerekli değil. Ama yine de sistem nasıl işliyor biraz bahsedelim; Sofya çok küçük bir şehir olmasına rağmen ulaşım ağı oldukça çeşitli ve iyi işliyor. Metro, tramvay, troleybüs, otobüs ve minibüs ile ulaşım mümkün. Toplu taşıma sistemi sabah 04:30 ile akşam 23:30 arasında çalışıyor. 23:30’dan sonra bazı otobüs seferleri devam ediyor. Bütün taşıtlarda tek seferlik biniş ücreti 1 Leva. Biletinizi araca bindiğinizde alabiliyorsunuz fakat döviz geçmiyor. Bilet otomatlarından günlük bileti 4 Leva’ya alabilirsiniz. Bilet fiyatları için bakınız.
Şimdiden herkese iyi seneler!